Altın Şehir’in Gizemi
Eskiden, çok uzaklarda, göz alabildiğince uzanan altın tarlalarının ötesinde, Altın Şehir adında büyüleyici bir yer varmış. Bu şehrin duvarları, sokakları hatta çatıları bile saf altından yapılmış. Güneşin her vuruşunda parlayan bu şehir, herkesin hayallerini süslermiş.
Bir gün, küçük bir köyde yaşayan genç bir çiftçi olan Eren, Altın Şehir’i bulmak için yola çıkmaya karar vermiş. Annesi Leyla, ona uzun bir yolculuk için gerekli yiyecek, su ve birkaç el yapımı harita vermiş. Eren, sabahın erken saatlerinde yola koyulmuş.
Kahramanımız ormanlar, dağlar aşıp dereler geçtikten sonra, uzun bir yolculuktan sonra nihayet Altın Şehir’e varmış. Şehrin kapılarına vardığında, gözlerine inanamamış. Her yer o kadar parlak ve ışıltılıymış ki, sanki bir rüyadaymış gibi hissetmiş.
Eren, şehrin kapısında yaşlı bir bekçi ile karşılaşmış. Adamın adı Kerim’miş. Eren, Kerim’e yaklaşıp selam vermiş:
Eren: Merhaba iyi insan, ben uzak bir köyden geliyorum. Efsanelerde duyduğum Altın Şehir’i görmek için buradayım.
Kerim: Hoş geldin genç adam. Altın Şehir’e girmek herkese nasip olmaz. Şehrimizi ziyaret etmek için kalbinin saf olması gerekir.
Eren: Kalbimde kötülüğe yer yok, sadece bu güzellikleri görmek istiyorum.
Kerim, Eren’i içeri almış. Şehrin içinde dolaşırken, Eren, insanların nasıl bu kadar mutlu ve huzurlu yaşadığını merak etmiş. Herkes birbirine yardım ediyor, kimsede kıskançlık ya da hırs yokmuş. Eren, bir süre sonra Kerim’e sormuş:
Eren: Bu şehirdeki insanlar neden bu kadar mutlu?
Kerim: Çünkü biz burada altının manevi değerini biliyoruz. Altın, sadece süs değil, birlik ve beraberliğimizin simgesi.
Eren: Peki, bu huzuru korumak için ne yapıyorsunuz?
Kerim, Eren’e şehrin kurallarından bahsetmiş. Herkes birbirine eşitmiş ve herkes birbirine yardım etmek zorundaymış. Altın Şehir’de yaşamak isteyen herkes, bu kurallara uymak zorundaymış.
Günler geçmiş, Eren, şehirdeki yaşamı öğrenmeye ve şehrin sırlarını çözmeye başlamış. Bir gün, şehrin en yaşlı adamı olan Bilge Zahir ile tanışmış. Zahir, Eren’e şehrin gerçek hikayesini anlatmış:
Zahir: Genç adam, bu şehir aslında bir zamanlar normal bir şehirdi. Ancak bir gün, büyük bir felaket sonucu her şey altına dönüşmüş.
Eren: Peki, insanlar nasıl bu kadar mutlu olabiliyorlar?
Zahir, gülümseyerek cevap vermiş:
Zahir: Çünkü biz felaketin bize öğrettiği dersi kabul ettik. Gerçek zenginlik, altın veya gümüş değil, insanların birbirine olan sevgisi ve saygısıdır.
Eren, bu hikayeden çok etkilenmiş ve kendi köyüne dönme zamanının geldiğini anlamış. Vedalaşırken Kerim, Eren’e bir parça altın vermiş:
Kerim: Bu altını köyüne götür ve onlara Altın Şehir’in hikayesini anlat. Gerçek zenginliğin ne olduğunu herkes bilsin.
Eren, köyüne döndüğünde, yaşadıklarını ve öğrendiklerini herkese anlatmış. Köy halkı, Eren’in getirdiği altını bir hatıra olarak saklamış ve gerçek zenginliğin, birlik, beraberlik ve sevgi olduğunu her zaman hatırlamışlar. Ve böylece, Eren’in macerası, köyde nesiller boyu anlatılagelmiş bir hikaye haline gelmiş.
Yorum gönder